Abdülvahap KARA .
İstanbul: Ufuk Ötesi Yayınları,
Kampta durum günden güne kötüleşiyordu. Esirlere bir hafta boyunca yiyecek hiçbir şey verilmedi. Her gün yüzden fazla esir açlık, susuzluk ve hastalıklardan ölüyordu. Bir sabah meydanın köşesindeki hoparlörden yemek verileceği ilan edildi. Ayrıca yemek dağıtımı sırasında intizam bozulduğu taktirde ateş açılacağı da ikaz edildi. Kuyruğa giren esirler, sıraları geldikçe, mutfaktan verilen elli gram ekmek ve yarım litre çorbayı alıyordu. Çorbaları konserve kutularına, kutuları olmayanlar ise şapkalarına doldurtuyorlardı. Kirovograd Esir Kampında geçen her ay bir asra bedeli. Burada yenen bir lokma ekmek, o kadar değerliydi ki neredeyse, dört başı mamur bayram sofrasına eşitti. Kamptaki eziyet ve sıkıntı onu o kadar sarsmıştı ki hayat bakışını dramatik bir biçimde değiştirmişti. O artık kentlerin insanlar için inşa edildiğine inanmıyordu, insanların da Tanrı tarafından yaratılmış olduklarından şüphe ediyordu. Kirovograd’da yalnız insanlar değil, güneşin ışığı, gecelerin karanlığı, yağan yağmur ve hatta kar bile bir başkaydı.
Yorum Yapılmamış